Sis

Orjinal adı Skeleton Crew. Bir kasabayı basan ve içinde yaratıkların yaşadığı bir sis olayını anlatıyor. Yaşayanlar sisten kaçmak için kapalı mekanlara sığınıyorlar. Kısılıp kalan bu insanların başlarından geçenleri çok başarılı olarak anlatmış Stephen King. Heyecanla, kısa sürede bitirdiğim bir hikayeydi.

Kitabın ana hikayesi Sis ancak kısa öykülerde var. Bunların için en sevdiklerim Yaşama Hırsı, Raft ve Maymun oldu.

Kule

Çok heyecanla başladığım ve serinin sonuna gelmenin verdiği heyecanla çok kısa sürede bitirdiğim kitap. Katet’in farklı zamanlara dağılması, Jake’in peder ile restoranda katıldığı savaş ve hep merak ettiğim Kızıl Kral ile karşılaşma.. Okurken çok keyif aldım ama bir anda ve tırt bir şekilde bitti tüm seri.

Kitapta hep güçlü gösterilen Kızıl Kral (Orta dünyanın yıkımından sorumlu hani) o kadar dandik bir şekilde alt edildi ki.. Neyse, serüven boyunca kendimi ekibin bir parçası gibi hissettim. Başta Roland’ı, Jake ve Oy’u, Eddie ve Susanna’yı çok sevdim. Bazılarında çeviri sorunları olsa da baştan sona kadar anlatımlar çok detaylıydı.

Seriyi tamamladığım için mutluyum. İyi bir şey yapmışım.

Susannah’nın Şarkısı

Bu kitap çok sıkıcı başladı. Bir başka Büyücü ve Cam Küre vakası diye düşünürken bir anda harbiden sardı. Yine günümüz dünyasına geldiler. Hiçliğin kızı Mia ile tanıştım. Bu noktada Stephen King’in kendini hikayeye dahil etmesi ilginç oldu. Çok yadırgadım, tuhaf hissettim.

Serinin ilk başlarında hissettiğim fantastik dünya, bilim kurguya döndü.

Calla’nın Kurtları

Büyücü ve Cam Küre yüzünden bu kitaba başlamam 3-4 yıl sürdü sanıyorum. Hatırlamam gereken bazı yerler için internette araştırma yapmıştım. Roland ve arkadaşları kule’ye giderken Calla adında bir köye denk geliyorlar. Burada robot kurtlar nedeniyle zor durumda olan köylülere yardım etmeye karar veriyorlar. Hatta bir ara günümüz New York’una geliyorlar.

Bu kitap beni bir hayli sardı. Çabucak okuyup bitirmiştim. Kurtlarla yapılan savaş, silah olarak keskin kenarlı tabakların kullanılması gibi olayları zihinde canlandırmak çok keyifliydi.

Büyücü ve Cam Küre

Kara Kule serisindeki okurken en sıkıldığım kitap buydu. Sai King bu kitapta Roland’ın geçmişini anlatmış. Susan Delgado ile yaşadığı aşk ve başından geçenleri öğrendim. Çok fazla detay olduğu için bir süre sonra baydı ve bazı yerleri hızlı geçtim 🙂

Bu kitap bende hayal kırıklığı yarattığı için Calla’nın Kurtları kitabına geçişim bir hayli uzun sürmüştü.

Çorak Topraklar

Çorak topraklar kitabında Roland ve Ka-tet’i  ile birlikte ışının yolunda ilerlemeye devam ediyorlar. Bu kitapta karakterleri daha yakından tanıdım. Anlatım yine çok başarılıydı. Mono Blaine ile yapılan seyahat kısmını halen hatırlarım, çok etkilenmiştim. Bir de ışın koruyucusu ayı Shardik ile olan savaş sanıyorum bu kitaptaydı. Neredeyse 20 yıl oldu, ayı Shardik ile yapılan savaşı halen unutmadım.

Hayaletler Beldesi

“Hayaletler Beldesi” adlı kitapta Roland’a eşlik eden Eddie, Susannah ve Jake ile ışın yolunda ilerlemeye devam ediyorlar.

Gerçekte, Kara Kule serisinin orijinalinde Hayaletler Beldesi adında bir kitap yok. Çorak Topraklar kitabının ilk kısmı ayrı bir kitap olarak basılmış. Aslında bilmeyenler için bu kitabı atlamalarına neden olabilecek bir durum ortaya çıkmış.

Üçün Çizgileri

Kara kule serisinin ikinci kitabı. İlk kitabı heyecanla okuduktan sonra hemen Üçün Çizgileri adlı kitaba geçtim. İlk kitapta siyahlı adam ile karşılaşan Roland, uyandığında New York’a açılan üç kapı ile karşılaşması sonrasında yaşadığı olayları anlatıyor. Bu üç kapıdan, tüm hikayede Roland’a eşlik edecek üç kişiye ulaştık.

Adının neden Üçün Çizgileri olduğunu anlamamıştım. İngilizce adının “The Drawing Of The Three” olduğunu gördüğümde saçma sapan bir çeviri hatası olduğunu anladım. Çevirmen drawing kelimesini çekmek yerine çizmek olarak çevirmiş. İnkılap yayın evi de kitabı bu isimle basmış. Kitabın çevirisinin de problemli olduğunu hatırlıyorum. Hissetmek yerine duyumsamak gibi kelimeler kullanılmıştı.

Sonradan Altın Kitaplar aynı kitabı Üçün Çekilişi şeklinde düzgün çeviri ile tekrar yayınladı.

Kara Kule (Silahşor)

Stephen King’in okuduğum ilk romanıydı. 1995 yılıydı sanıyorum, Lise 1’inci sınıftayken Bora önermişti, hatta sakarya caddesindeki bir kitapçıdan birlikte aldığımızı hatırlıyorum. O zamana kadar kitap okumak benim için o kadar önemli bir konu değildi. Bu kitap sayesinde hayatıma Stephen King kitapları girmiş oldu. Bu konuda Bora’ya çok şey borçluyum. Müzik konusunda da Bora’ya çok borcum var ancak o başka bir yazının konusu 🙂

Bu kitapta siyahlı adamın peşinde koşan silahşor Roland Deschain’i tanıdım ve onunla uzun (7 kitaplık) bir yolculuğa çıktım. Silahşor Roland’ın hikayesi bir hayli ilgi çekici. Roland’ın geçmişi hakkında bilgi edindikçe karakteri daha çok sevmeye başladım. Merak uyandırıcı ve güzel bir kitaptı.